Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

28 Ekim 2008 Salı

SONBAHARI CICIM..

COK SEVDIGIM ICIN..

HEP SARIDIR ELBISELERIM..

Nesi var sonbaharin? Niye bu kadar huzunlu, bu kadar uzgun, bu kadar yalniz bir mevsim?
Niye sonlarin, ayriliklarin, bitislerin, hayal kirikliklarinin, melankolilerin yukunu tasiyor bu kadar?

Ustelik bu kadar renkli, bu kadar verimli, bu kadar bolluk bir mevsimken..

Ustelik baglar bozulurken, yagmurlu aksamustlerinde, erken hava kararmalarinin iki arada bir derelerine, taze kirmizi saraplarin buruk tadi sicaklik katarken..

Ustelik yazlik kentler dinlenmeye cekilirken, kisliklarin naftalin kokusu havaya savrulup, simsicak birseyler bizi sararken..

Ustelik tatil bitmisken, yaz gunu sorulmadan gelmis kalp carpintilari normal ritmlerine donerken, “gercek yasamin” gercekliginin farkina varilmisken ve kirkikindi yagmurlarinin tipirtilari kulaklarinizda, kirik kalpler sokagindan hizli adimlarla gecip giderken…

Nesi var sonbaharin?

Yillara nereden basladiginiza bagli onun “sonlugu”.. Benim gibi yilbasi sevmeyenlerdenseniz, adinda son olsa da, her mevsim, her gun, bir baslangic.. Neyin sonu olurlarsa olsunlar....

Varsin yagmur yagsin.. bulutlari dusunun, bu kadar suyu nasil tasidiklarina hayret edin..
Varsin aksam erken coksun.. siz yine de bazen avarelik edin, gununuzu, gunduzunuzu kisa kesmeyin..

Ben severim sonbahari.. Adini da, huznunu de, renklerini de, sarkilarini da.. Giysilerini de..

Siz de sevin… Ya da "siz bilirsiniz" aslinda..

CUMHURIYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN..



HÜRRİYET


Okul defterlerime
Sırama ağaçlara
Kumlar kar üstüne
Yazarım adını
**
Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara
Taş, kan, kağıt veya kül
Yazarım adını
**
Yaldızlı tasvirlere
Toplara tüfeklere
Kralların tacına
Yazarım adını
**
Ormanlara ve çöle
Yuvalara çiğdeme
Çın çın çocuk sesime
Yazarım adını
**
En güzel gecelere
Günlerin ak ekmeğine
Nişanlı mevsimlere
Yazarım adını
**
Gök kırpıntılarıma
Güneş küfü havuza
Ay dirisi göllere
Yazarım adını
**
Tarlalara ve ufka
Kuşların kanadına
Gölge değirmenine
Yazarım adını
**
Fecrin her soluğuna
Denize vapurlara
Azgın dağın üstüne
Yazarım adını
**
Bulutun yosununa
Kasırganın terine
Tatsız kaba yağmura
Yazarım adını
**
Parlayan şekillere
Renklerin çanlarına
Fizik gerçek üstüne
Yazarım adını
**
Uyanmış patikaya
Serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara
Yazarım adını
**
Yanan lamba üstüne
Sönen lamba üstüne
Birleşmiş evlerime
Yazarım adını
**
İki parça meyveye
Odama ve aynaya
Boş kabuk yatağıma
Yazarım adını
**
Obur köpekçiğime
Dimdik kulaklarına
Acemi pençesine
Yazarım adını
**
Kapımın eşiğine
Kabıma, kacağıma
İçimdeki aleve
Yazarım adını
**
Camların oyununa
Uyanık dudaklara
Sükutun ötesine
Yazarım adını
**
Yıkılmış evlerime
Sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına
Yazarım adını
**
Arzu duymaz yokluğa
Çırçıplak yalnızlığa
Ölüm basamağına
Yazarım adını
**
Geri gelen sağlığa
Kaybolan tehlikeye
Hatırasız ümide
Yazarım adını
**
Bir tek sözün şevkiyle
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum
Seni haykırmaya
**

Hürriyet



Paul ELUARD
Çeviri: Melih Cevdet Anday- Orhan Veli KANIK

Şiirin Aslı: Libertè

24 Ekim 2008 Cuma

HALIL MISAFIRLIGE GELDI.. CAN YUCEL'LE BERABER..




Halil'e misafir denir mi bilmem?
Denmez herhalde.. Cunku evim de, blogum da, kalbim de her zaman aciktir ona.. Sevgili esi, benim nitelikli, ozel, guzel arkadasim Nilgun'e de..
Ikisi de goz doktoru, dunyaya, hayata, insanlara guzel bakan guzel insanlar.. Mecburi hizmetten dostlarim..

Araya giren 20 koca yil, sadece 1 yilda kurulan dostlugu ne eskitti, ne soldurdu ne de sogutabildi.. Onlardan daha once piknik hikayemde de bahsetmistim.. Halil kisa bir sure once George Carlin'le ilgili cok guzel bir yazi yollamisti ve ben de sizlerle paylasmistim..

Bugun Can Yucel'le gelmis bana.. Okuyun, bir daha okuyun.. Ve ne olur biraz dusunun ustune.. Ama gercekten dusunun..

Tesekkur ederim Halil'cigim.. Size de Can Yucel.. Birkez daha..



Farkında Olmalı İnsan...


Kendisinin, Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli,
Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu,
Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra.
Azrailin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli.
Eşref-İ Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni , Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli.
Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini
Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.


FARK ETMELİ.

Ömür Dediğin Üç Gündür,

Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,

O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,

O Da Bugündür.





17 Ekim 2008 Cuma

BEN CIZSEYDIM..

Oturup su yesili ustune siyah cizgili yada mor fosforlu bir kurbaga cizseydim? Durduk yerde, bildigim her rengi ustuste koyup oylesine siradan bir bahce hayal etseydim..? Siz kabak deseydiniz, ben her boy, her renk birseyler karalayiverseydim?
Sebzeler dusleseydim kat kat yapraklarin altinda, dikenlerin icinde?
Renk renk cicekler..?
Hatta abartsaydim iyice?




Inanir miydiniz?

Hava cok yagmurlu.. Evdeyiz.. Cok keyifli bir gun degildi.. Kanada'da cektigim fotograflara bakiyordum.. Biodrom'da cekilmis siradan fotograflar.. Birkac orkide, kabak, enginar, kurbaga fotograflari.. Yani siradan seylerin fotograflari.. Ama hic siradan degiller iste.. Cok ozeller, cok guzeller.. Varlar..

Son iki fotografi distraction.com sitesinden aldim.. Onlar da varlar..Bu dunyadalar..

Ben de varim.. Burdayim.. Yasiyorum..

10 Ekim 2008 Cuma

I WAS THERE.. I WAS ON THE CLOUD NINE..


Kanada'daydim.. Cin'deki kongreye gitmeme gibi bir akillilik yapip (!), yonumu batiya dogru cevirmistim.. Iyi ki cevirmisim.. Hala ayaklarim yerden kesik.. Bulutlarin ustundeyim..
7000 kisi kayitli olarak izledi bu kongreyi.. Mukemmel bir organizasyondu.. 6 katli kongre binasinda, orayan oraya kosturup duruyordu herkes ama gurultu ve karmasa yoktu.. 40 kusur salondan ayni anda alkis sesleri yukseliyordu..Hicbirsey ama hicbirsey aksamadi.. Dunyanin en unlu ve unlu olacak hematologlari ve immunhematologlari oradaydi.. Iyi ve eglenceli arkadaslari da..
Kanada ile ilgili soyleyecek cok sey var.. Mc Gill Universitesini gorunce once ben buraya ogrenci olarak gelmeliyim dedim.. Sonra kendi kendime "bikmadin degil mi ders calismaktan.. Ders vermeye gelmeliyim" desene diye kizdim.. Evet, ben orada ders vermeliyim.. Bu guzel sehirde yasamaliyim.. Biraz usuyebilirim ama Italya'da isindiklarim beni idare eder herhalde.. Geceleri ve gunduzleri yogun gunler gecirdim.. Uyku duzenim saat farkindan degil, uyumamaktan oturu bozuldu. Aslinda bozulmadi.. Sadece pek uyumadim o kadar.. Arkadaslarim sagolsun..
Kongrenin acilis gunu, birdenbire merdivenlerden sungulu, mavi ceketliler kosarak ve bagirarak indiler. Ellerine silahlar, tenlerine giydikleri ceketler hic uymamisti. Cok acemi duruyorlardi. Ben birdenbire Swing'in kim oldugunu, "hay bin kunduz'u", Ontario'yu, kirmizi urbalilari filan anlayiverdim yillar sonra.. Gosterinin sonunda mikrofondan bir anons yapildi.. "Korkmayiniz ama ates edecekler" diye.. Korkmadik ve ates ettiler sahiden.. Ben iste o anda, yillarca yerden yere vurulan "Bursa kilic kalkan ekibini", giysilerinin mukemmelligini, halk oyununun renkliligini filan dusundum.. Icim sizladi..

Anlatacak cok sey var.. Ama kendiniz gidip gorseniz daha iyi.. Eskiyle yeninin sasirtici yanyanaligi, yasam standartlarinin inanilmaz yuksekligi, neredeyse sokaklarda sizinle yuruyen sincaplari, sehrin altini tamamen kaplayan ve ustundekinden pek bir farki olmayan 32 km'lik yeralti sehri, sanki hic kizmazlar, bagirmazlar, hic kotu seylere bulasmazlar izlenimini veren, fransizca ile ingilizceyi surekli birbirine gecerek konusan insanlari ile uzerimde cok olumlu bir iz birakti Montreal.. Bugune kadar katildigim uluslarasi kongreler icinde hic kuskusuz en iyisiydi.. Bulutlarin ustunden inince daha ayrintili yazacagim.
P.S: Sevgili Cheetos, buradan sana cok ozel bir tesekkur yolluyorum..